Dal ve Meyve

Uzanıp tutuverdi kirazın sapından
Nemli, soğuk topuzunu sıktı saçımın
İnce bir altın yüzük altında hafifçe terli
Nasıl da seviyorum parmaklarımı, ellerimi

Mora

minik minik yağmur yağıyor
usul usul geçiyor ömrüm
'ömrüm' deyince daha duygulu
naif arabesk oluyor


kürk mantolu madonnası gelse
gezdiremez beni şimdi sokakta
ağustos başında
öyle serin ki hava
kızıl olsa sakallarım dönerdi mora

Ördekler de uçar

Ördekli havuzun kenarında 
iki gün güneşlendim.
Çimenin otun üstünde ısındı karnım, 
böcek tırmandı bacağıma.
Üç ağacın gölgesinden kaçtım
kendime geldim.


---
  • Dün fena sıkıldım akşama kadar, iki paket cigara bana mısın demedi... / (Misafir) Orhan Veli
  • ... Güneşin altında, yüzü koyun uzanmış; göğüslerinde ve karnında baharı hissetmededir. / (Şehir Haricinde) Orhan Veli
  • Yalnız kalpler de atarlar / Nil Karaibrahimgil

A Table is a Table

Elbise giymeli kadınlar kızlar
Etekleri uçuşan,
Hele benim gibi cüceler
Her şeyi bir şey sanan.


Ne içtiysem ben de ondan istiyorum! (banana split personality)

dün kocama sevdiği yemeği yaptım diye
mutluyum hala bugün bile
kendime aldığım don küçük gelmiş üstüme
ne gam
kardeşime veririm diye işte
neşe doldu içime

nemli kedi burnu dağ çileğinden güzel*, benim feveranımsa başka






















ne havanın açıyor olması, ne de işimin eğlencesi umurumda
Douwe Egberts paketinin dibini gördüm iki haftada
yürüye yürüye Ikea’ya vardım yanlışlıkla
iki keçe yastık aldım, yaz günleri kapıda

playlist’im öyle bir ki Regina Spektor üstüne
dört bayık hatun daha çalıyor, isim vermeyim
ama baş ağrısından nasıl bir muzdaribim
çikolatanın yarısı hala duruyor tabağımda

şimdi sarman bir kedim olsa
iki geçiştirir sırtını, kenara koyardım
hazır olsa yemeğim ısıtmaya erinirdim
gripin bayanı gibi meymenetsiz ifadem
pms günlerimde ben tatsızım çekilmezim

* Bülent Üstün

We didn't like Tim Burton's Alice















sevgilim kolumu bacağımı
ben senin beline doladığım zaman
bir sarmaşığım eksik
ben neşeli maymunum

ormanda açan atatürk çiçeği gördük seninle
saksımıza koşan cüce ekledik
en güzel patatesimizi geçen gün yedik

yağmur yağsa da güneş açsa da fark etmez
sen çipil gözlüsün ben maymunum
mutluluk tıkır tıkır bir çuval ceviz gibi
aşkımız sayk-ı delik

8 ay oldu halen yeni evliyim, 1 hafta sonra 28'im

ayaklarım aynı ayak çoraplı
hala yerden bitmeyim mumbacaklı
ama bu ara tembelliğim üstümde
otobüse binip de geliyorum evime

bugün ilk defa kafam dağılsın diye
yemek yaptım, evi topladım
yağmur başlamasın mı sonra üstüne
ne kadar uzakta ki çocukluk günlerimiz

üç kere
öküzgözü boğazkere
öküzgözü boğazkere
öküzgözü boğazkere

Hollanda Hay-Ku'su

I
her gün bir fasıl yağmur yağar
pencereler ıslanmaktan keyif alan çocuk gibi
boydan boya ışık ve ses  içinde kalır


güneş görsün diye cam kenarında duran saksılar da
gamlı ergen gibi izler yağmuru hazla
serpilir büyürler haftada bir tomurcuk


II
koşarak gidiyor bulutlar
dünyanın dönmesi hızlanmış gibi
daha bitmemiş yağmurun damlalarına
şefkatli bir el başını okşar gibi
akşam güneşi vuruyor

Batman Doesn't Fly. Why So Serious?



I
uçabilseniz ne yapardınız?
bir gün caddede koşarken, bir yere yetişmek için
veya üşüyerek yürürken hızlı hızlı
bir gece, evinize giden sokakta
ayaklarınız kesiliverse yerden, boşlukta kalıverseniz
davranır mıydınız hemen yukarı?
çaktırmadan inip gözden uzak bir yere mi giderdiniz?
denemek için o mucize armağanı…

ilk defa uçarken, denge sağlamak zor
dik mi uçacaksınız kollarınızı kavuşturup, adam gibi
süpermen gibi mi, köpek balığı gibi mi?

nereye uçardınız, sevdiğinizin penceresine mi
eğlenceli resimler çekmeye mi giderdiniz
evden işe, işten eve mi?
madem uçuyorum ben artık diyerek, tatile mi çıkardınız
uzak diyarlara mı giderdiniz, komşu ülkelere mi?

gündüz mü uçardınız seyrederek alemi
ay doğduktan sonra mı, sessiz ve gizli?
hırsızlık mı yapardınız, kahramanlık mı
anlatmak mı isterdiniz, gizlemek mi?

ben artık şehri ezberlemiştim ve birkaç başka şehri,
sevgilime iyice alışmış ve başkalarını da izlemiştim…
kafam epey doluydu, karışıktı, yorgundum
uça uça kaçayım dedim bir gün, biraz
iyice yükseğe çıkıp ağır ağır süzüldüm
şehirden uzakta, orman üstünde alçaldım biraz
hızlandım, hızlandım, hızlandıkça ısındı kanım
kuş gibi oldum ve vuruldum düştüm

ben şimdi süper kahraman veya kuş
bir hikaye anlatıyorum hayalinizde.

II
Dört yaşındayken bir yavru kediyi
Tutup kaldırmıştı karnından
Karın tüylü! Yumuşak! Kaygan… Sıcak!
Atmıştı kediyi duvardan aşağı
Dört ayak üzerine düşüşünü görmek için.

Yirmi yaşında üniversiteliyken
Balık tutardı hafta sonları
Erkeklerle ve sevgilileriyle…

Yirmi yedi yaşına geldiğinde
Artık tecrübeli sayılırdı,
Kariyer yolunu öngörebiliyordu...

Otuz dört yaşında, umduğundan biraz geç
Yönetici ve baba oldu.
Biraz başı ağrıyordu.

Kırk iki yaşındayken bir ustaydı
İşinde, mutfağında ve arkadaşları arasında,
Hafta sonları dağa giderlerdi,
Yine bir gün o avladı
Gökte uçan en hızlı şeyi.
Neydi o, ne kuşuydu?

Banana Split Personality Disorder


Çok büyük ya da çok küçük olmayan, yiyebileceğimiz ölçülerde bir muzu alırız.
Bir süre kabuğunun canlı sarı rengine, tüysüz ve yumuşak dokusuna bakarız.
Pürüzsüz muz kabuğu ne güzeldir, kabuğunun da yenilir yutulur cinsten olmasını arzu ederdik, değil mi...
Sonra muzu, belki biraz da kolay soyulmasının verdiği tatla, keyifle soyarız. Bunu yaparken hep bir maymun gibi sevinebilsek keşke.
Soyulmuş muz narindir, çabuk yaralanır, elimizde kırılabilir.
Onu sabırsız da olsak dikkatli davranarak, uzun ince bir tabağa yatırırız.
Tabak çok derin de olmamalıdır, sığ da. Muza uygun, muza biçilmiş kaftan olursa en güzeli o olur.
Muz tabağın içinde sessizce yatarken, ortasından ikiye keseriz. Split. Yararız muzu.
Sonra içimizi soğutmak için bu split aralığına dondurma koyarız. Dondurma herkesin kendi soğuma zevkine göre renklenir, şekillenir.
Hiçbir şey sossuz olmasa bu dünyada. Olmuyor zaten. Acı tatlı günler... Tatlı ekşi Çin sosları... Banana split, en iyi, yüksek zevkten dünyaya yayılmış, bugünse aramızdaki büyük çoğunluğa hitap edebilen çikolata sosunu özümser. İnce, siyah...

Tekrar edelim kendimize:
Elimizde yumuşak ve beyaz bir çıplak muz, uygun ölçülerde bir tabak, ortada bir yarık, yürekleri soğutmak için dondurma ve her şeyin üzerinden ince siyah hatlarla geçen çikolata sosu var.
Unutmayalım.

Aynaya bakalım.
Biz kaç kişiyiz. Aynadan bakıp göremeyebiliriz.

Galapagos Adaları'nda envai çeşit canlı yaşarmış kıpır kıpır.
Hepsi her gün evrilip çevrilip ne olduğunu kâh anlar, kâh anlamaz değişirlermiş.
Hem tedirgin hem rahat.

"En acayip gücümüzdür, kahramanlıktır yaşamak: Öleceğimizi bilip. Öleceğimizi mutlak." *

Bir de "Bindik bir alamate gidiyoruz kıyamete" var. Ama o deve hayvanıyla ilgili olabilir.
Öyleyse "Nerem doğru ki."

* Nazım Hikmet
**"peel slowly and see" - the velvet underground and nico / andy warhol

confessions on the dance floor veya insan kendisinden ne kadar umutlu


sadece önünden geçerken
yan gözle bakarım aynaya
yine saçlarım boktan
ama içimde bir var yine
yaratmak hevesi
ve potansiyeli

yeter ki fırsat olsun
mesela birisi sorsun
şunu nasıl yapalım
buna ne katalım
ona ne diyelim diye
herhangi bir yerde

sabah ayağıma basılabilir yolda
damarıma da basılabilir orda burda
bağıraraktan patlarım yavaşça
küçük bir kıvılcım yeter
ne kadar agresif olduğumu görmek için

hatta bir gün gelecek
benim yapacağım bir şey
en güzeli olacak yapılanların
neden olmasın demişler di mi

bazı günler gülümsüyorum aynaya
kendi gözlerimin içine baka baka
ve sesim güvenle çıkıyor boğazımdan

uyumadan hemen önce
titriyorsa da bazen bacaklarım
gerginlik iyidir, tetikleyicidir
insan daha çok şey yapabilir böylece
tek, biricik olabilir
vazgeçilmez olabilir
doyabilir bir şeylere

Lucid Dreams of a Single Grape



I
bir üzümüm ben, yeşil
üzerimde kızıl çiller
koca bir salkımın parçasıyım
asmamda zarifçe sallanırım

belki bir gün güneşimiz
daha yükseğe çıkar
döne döne yakar kendimi
kırmızı üzüm olurum ben de

II
işte beklediğim gün geldi
rüzgar oldukça kuvvetli
tutup beni dalımdan
koparıp kurtaracak

koptum düştüm yere
çöpüm olmadan başımda
biraz su kaybetsem de
yuvarlanıyorum uzağa

çizildi gergin kabuğum
ama hala taze ve tatlıyım
nazikçe yuvarlanırsam
hedefime ulaşırım

III
öteki üzümleri gördüm
büyük ve sulu
çekirdekli ve ballı
birlikte ve ayrı

onlarla birlikte
en kırmızı şaraplara karışmak için
her yere gidebilirim
her şeyimi verebilirim

IV
pekmez olmaya da razıydım
sütle, tahinle tanışırdım
kara karışırdım belki

en tatlıya hazırlanırken
sirkenin içinde ekşimiş
erimiş buluverdim kendimi

No StageDiving. No CrowdSurfing.

bir küçük kedi varmış
hızlı büyür kediler
önceleri koyduğun kutudan
dışarı bakamazken
büyüdükçe acıktıkça
tırmanırlar tepene

küçük kedi bakmış kendine
uzuyor bacakları, tüyleri,
kuyruğu her gün
bıyıkları rüzgarda neler hissediyor
sarı gözleri gece gece ışıl ışıl parlıyor

kedi demiş büyüyorum
burda durmayayım
şu güzel patilerimle
güzel şeyler yapayım

mesela avlanayım
kuşları ben tutayım
hepsini öpüp başından
geri yerine koyayım

ben güçlü bir kediyim
güzel bir kediyim
iyi bir kediyim
serpilebilirim

rock star olup dünyayı
gezebilirim
rock star olup düşlere
girebilirim
rock star olup her şeyi
aşabilirim

iyi saatte olsunlar

benim için iyi saat, sabah güneş yeni doğduğunda olamaz. ben o saatte mutlaka uyuyor olmalıyım. peki ya akşam. akşam bizdendir. ben ölürsem akşamüstü ölürüm demişler hatta. akşam gözler iyi görür. kan sıcaktır. bir sürü şey yapılabilir. oraya gidilebilir. ordan gelinebilir. cinler için de iyi olmalı. onlarla konuşulabilir. soru-cevap. yaa öyle miymiş denebilir.

neden öyle yapıyorlar?..


eski zamanlarda dünyada daha az insan varmış
her yerde böyle büyük binalar olmasına gerek yokmuş
çayır çimen ve ağaçlar hakimmiş etrafa.


insanlar evlerinden işe ve okula giderlerken,
yeşil yollardan, taşlı topraklı patikalardan yürürlermiş
daha narin olan insanlar
mesela bayanlar, genç ve yaşlı kadınlar
yumuşak yolları severlermiş, gür çimenleri, çiçekleri
zevk sahibi diğer canlılar gibi.
çimenlerin, çiçeklerin ve toprağın içinde
ılık, yumuşak ve karanlık küçük alemde
karıncalar yaşarmış, ordu ordu, kıpır kıpır
ve köstebekler koşarmış deli deli
sonra böcekler varmış, binlerce, renk renk
bilinmez küçük dünyalarındaki gizemleri
böcekler toprağın içinde, dalların üstünde
sağa sola koşturup gizlice uyurlar
ve yaşadıklarını duymak için gerekir
şahin gözleri veya kedi kulakları
boyları ve saçları hızla uzayıp serpilen kızlar
çalışkan, güçlü ve güzel kadınlar
bilge nineler ve diğer tatlı teyzeler
yollardan geçip gider ve
ayaklarının altındaki çimen için sevinirlerken
böcekler de kendi paylarına sevinirlermiş
bu rengarenk kadınların varlığına
ve narin tabiatlarına
çünkü yumuşak yolların şefkatini seçen kadınlar
böceklere kucak açmış olurlarmış,
tırmanırmış böcekler kadınların bacaklarına
kırp kırp da kırp kırp
bacak tüyleriyle karınlarını doyurmaya
davetsiz misafir sevmeyen kadınlar
bunu fark ettiklerinden beri
uzamadan keser olmuşlar
bacak tüylerini...